HİZMETLER
ÜCRETSİZ MARKA SORGULA

Tanınmış marka nedir?
TANINMIŞ MARKA KAVRAMI VE ÖZELLİKLERİ
İÇİNDEKİLER
- Giriş
- Marka Mevzuatı 1
- Marka Kavramı 2
a-Markanın Fonksiyonları
b-Marka Çeşitleri
– Sahiplerine Göre Markalar
Ferdi, Garanti ve Ortak Marka
– Kullanım Alanlarına Göre Markalar
Hizmet ve Ticaret markası
– Tescillerine Göre Markalar
A-Tescil Edilmiş Marka
B- Tescil Edilmemiş Maruf Marka
C-Tanınmış Marka
a- Genel Olarak Tanınmışlık Kavramı ve Mukayeseli Hukuktaki Yeri
b-Türk Hukukunda Tanınmış Marka Kavramı ve Karşılaşılan Problemler
– Haksız Yararlanma
– Tanınmış Marka Kriterleri
– Hükümsüzlük Davası
a- Dava Açma Süresi
b- Görevli ve Yetkili Mahkeme
– Sonuç
GİRİŞ
Gerçek ve tüzel kişilerin kullandıkları bazen bir kelimeden bazense işaretlerden oluşan markalarını kullanmaları ticaret hayatının varlığının bilindiği dönemlere değin dayanmaktadır. İlk çağlarda insanların yaptıkları aletlerin üzerine kendilerinin kimliklerini belirleyecek işaretler yaptıkları bilinmektedir. Yani eski dönemlerden bu güne insanlar yaptıkları eserlerin diğerlerinden ayırt edilebilmesi için çeşitli işaretleri kullanmışlardır. Bu işaretler o dönemlerde ticarette de önemli rol oynamıştır. Eski tarihlerde de insanların çeşitli konularda ticaretle uğraştıkları, ürettikleri mallar üzerine üreten kişiyi gösteren bir marka koydukları artık herkesçe bilinen bir gerçektir.[1] Günümüzde ise teşebbüsler mallarını rakip teşebbüslerin mallarından ayırmak, yeni alıcılar kazanmak ve bu alıcılar arasında bilinir hale gelmek amacıyla ürettikleri mal ve hizmetlere ayırt edici, özel işaretler koymaktadırlar.
MARKA MEVZUATI
Türkiye’de öncelikle 20.07.1871 tarihli Alamet-i Farika Nizamnamesi düzenlenmiştir. Bu nizamname ile incelemesiz tescil sistemi benimsenmiştir. Ancak daha sonra getirilen ek bir kanunla sistem değiştirilerek incelemeli tescil kabul edilmiştir. Ardından da 551 Sayılı Markalar Kanunu 1965 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu Markalar Kanununda hizmet markalarının tescil edilmesine imkân verilmediği için hizmet markaları ancak Ticaret Kanunu genel hükümlerine yani haksız rekabet hükümlerine göre korunmaktaydı. Daha sonra 27.06.1995 tarihinde 556 Sayılı KHK ile 551 Sayılı Kanundaki eksiklikler giderilmeye çalışılmıştır. Bu düzenleme ile Türkiye’de marka hukukuna çağdaş bir boyut kazanmıştır. Örneğin hizmet markaları ilk kez düzenlenmiştir. Türk mevzuatında 556 Sayılı KHK kararnamenin dışında yabancı mevzuat da Türk uygulamacılarına yardımcı olmaktadır. Bu hususta örneğin tanınmış markaya ilişkin problemlerde 556 Sayılı Kanun 7/1-ı maddesine göre Paris Sözleşmesine atıf yapmaktadır. Tanınmış markanın ne Paris Sözleşmesinde ne de 556 Sayılı KHK’ de tanımlanmamış ancak Türk Hukukunda tanınmış markaya ilişkin olarak Paris Sözleşmesinin uygulaması da dikkate alınmaktadır.
MARKA KAVRAMI
Marka, bir işletmenin mallarını diğerlerinden ayırmaya yarayan işaretlerdir.[2] Markanın bir çok tanımı yapılmaktadır fakat bütün marka kavramlarında ortak olan bazı kavramlar vardır. Bunlar markanın fonksiyonlarından olan başka mal veya hizmetlerden ayırt etme gücünün yüksek olması ve o markanın o malı tanıtması gibi kavramlardır. Marka, bir işletmenin satışa sunduğu ürünlerin üzerine konulan veya bir işletme yoluyla sağlanan belirli hizmetlerin ayırt edilebilmesi için tanıtım sırasında konulan işaretlerdir.
Marka, 556 sayılı KHK’ nin 5/1 maddesinde de tanımlanmış ve nelerin marka olabileceği belirtilmiştir. Buna göre marka; bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla kişi adları dâhil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi veya ambalajlarının gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretleri içerir.
a-Markanın Fonksiyonları
Marka genel itibariyle beş önemli fonksiyona sahiptir. Bunlar;
- -Ayırt etme fonksiyonu,
- -Menşe/köken belirtme fonksiyonu,
- -Kalite ve garanti fonksiyonu,
- -Reklam fonksiyonu.
Ayırt edicilik fonksiyonu markanın en temel, en önemli fonksiyonlarından biridir. Markanın ayırt edicilik fonksiyonunu, marka sahipleri markayı özellikle kendi mal ve/veya hizmetlerini başka mal ve/veya hizmetlerden farklı olması için kullanmaktadırlar. Bir markanın tescil edilebilmesi için KHK’ nin 5. maddesinde sayılan özellikler dışında markanın ayrıca ayırt edici özelliğe sahip bulunması gerekmektedir. Ayırt edicilik markanın esaslı unsurunda bulunmak zorundadır. “ markanın kelimelerden oluşması halinde, ayırt edicilik niteliği, özellikle esas unsur niteliğini haiz olan kelime ve kelimelerde aranır. Yan unsurlar, ekler markaya ayırt etme gücünü vermezler. Bununla birlikte, bir işaretin marka olarak tescil edilip edilemeyeceğinin tayininde münferit unsurlardan ziyade, markanın bir bütün olarak göz önünde bulundurulacağı unutulmamalıdır.”[3] Daha önce tescil edilmiş bir markanın aynı veya aynı sayılabilecek kadar benzerinin tescili veya tescil başvurusu yapılmış ise bu durumda mutlaka markanın esas unsuru ile yan unsurları dikkate alınarak karar verilecektir.
Menşe/köken belirtme fonksiyonuyla, markaların sahibinin özelliği markanın kökeninde belirtilmektedir. Yani bu fonksiyon markanın en başından beri görülmektedir. Genel olarak, menşe gösterme fonksiyonu, markanın bir mal/hizmetin hangi kuruluş ya da üretici tarafından üretildiği, piyasaya sürüldüğü, bazen de nerede ve nasıl üretildiği konularında bilgi verme niteliğine sahip olması olarak tanımlanabilmektedir.[4]
Günümüzde tüketici bakımından markanın garanti fonksiyonu çok önemlidir. BK’ da düzenlenen satıcının ayıba karşı tekeffülü hükmü düzenlenmiştir. Tüketici ürün alırken ürünün markasına da dikkat etmektedir çünkü tüketici kendini garanti fonksiyonu güçlü olan markayı aldığında güvende hissetmektedir.
Ticari hayatta ve tüketiciler nezdinde markanın en önemli fonksiyonu reklâmdır. Markalar reklâm ile birlikte üretildikleri yerlerden çok daha uzaklarda tanınabilmekte ve satın alınabilmektedir. Tüketici görsel veya işitsel herhangi bir şekilde zihninde kalmış olan şekil ve isimlerden oluşan markaları daha çok satın almaktadır.
- Marka Çeşitleri
556 Sayılı KHK’ ye göre üç tür marka bulunmaktadır. Bunlar ferdi, ortak ve topluluk markalarıdır. Topluluk markasının ihdasından önce bir markanın Avrupa Birliği içinde korunabilmesi, markanın, ya üye devletlerde ayrı ayrı tescil edilmiş olması ya da Madrid Anlaşmasına üye ülkeler bakımından WIPO nezdinde tescil edilmiş olmasına bağlıydı. Kullanım alanlarına göre markalar ise; ticaret ve hizmet markaları şeklinde yine ikiye ayrılır. Diğerleri ise; tescil edilmiş, maruf ve tanınmış markalardır.
SAHİPLERİNE GÖRE MARKALAR
FERDİ MARKA, GARANTİ VE ORTAK MARKA
Gerçek veya tüzel kişiler tarafından tek başlarına kullanılan markalara ferdi marka denilmektedir. Adi şirketlerin tüzel kişilikleri olmadığı için 556 Sayılı KHK’ ye göre marka sahibi olmaz. Garanti markası, marka sahibi tarafından değil, marka sahibinin belirlediği malın kalitesine ilişkin bulunan şartları gerçekleştiren, her işletme tarafından kullanılabilen, malın kalitesi hakkında garantiyi simgeleyen markalardır.[5] 556 sayılı KHK’ de de benzer ifadelere yer verilmiştir. Garanti malın marka sahibi tarafından kamuya açıklanan bir veya birkaç özelliğine ilişkin olmaktadır. Garanti markaları her türlü hukuki işleme konu olabilmektedir. Ortak marka birden çok işletmenin adına müseccel, markanın her bir sahibinin markanın tümü üzerinde, markanın diğer sahiplerinin aynı nitelikteki hakları ile sınırlı bir şekilde, ancak bağımsız olarak hak sahibi olduğu markalardır.[6] Ortak markalar bir grubun değil aynı veya ayrı gruplara dahil veya tamamen bağımsız işletmeler veya kişiler adına tescilli olmaktadırlar.
KULLANIM ALANLARINA GÖRE MARKALAR
HİZMET VE TİCARET MARKASI
Ticaret veya mal markası bir menkul mal ile ilgili olan, onun üstüne ve/veya ambalajına konan markalardır. Para, kıymetli evrak gibi istisnalar hariç tutulursa menkul malların büyük çoğunluğu bu markaya konu olabilmektedir. Hizmet markası bir işletmenin hizmetini diğer bir işletmenin hizmetlerinden ayıran işaretlerdir. Bazı teşebbüslerin malları olmadığı halde hizmetleri bulunmaktadır. Sundukları hizmetlerde onların bir ürünü sayılmaktadır. Bu tür hizmet sunanlara sunduklar hizmetlere ilişkin marka alma hakkı verilmiştir. İşte bu tür markalara hizmet markaları denilmektedir.
TESCİLLERİNE GÖRE MARKALAR
A-TESCİL EDİLMİŞ MARKA
Bir marka, marka siciline tescil ettirildiği andan itibaren üzerinde marka hakkı doğar. Bu kuralın istisnası ise tanınmış markalardır. Markalar, marka siciline usulüne uygun olarak tescil edildiği takdirde üçüncü kişilere karşı kendini korumakta ve bu kişilerin tecavüzlerine karşı hukuki himaye görmesi bakımından önem arz etmektedir. Bir markanın 556 Sayılı Kanununun 6. maddesine göre bu kanunun korunma hükümlerinden yararlanabilmesi için marka siciline usulüne uygun olarak tescil edilmiş olması gerekmektedir.
B- TESCİL EDİLMEMİŞ MARUF MARKA
Maruf marka 556 Sayılı KHK ile düzenlenmemiştir. Ancak 551 Sayılı Kanunda maruf marka deyimine yer verilmektedir. Buna göre maruf markalardan kastedilen Türkiye’de ya da ülkenin sadece belli bir yöresinde tanınan, bilinen markalardır. Türk hukukunda markanın mutlaka marka siciline tescil edilmesi gerekir diye bir kural yoktur. Yargıtay Kararlarına göre maruf marka şu şekilde tanımlanabilecektir: bir başkası tarafından daha önce fiilen bulunup kullanılan ve piyasada bilinip tanınır hale getirilen ve tescil edilmemiş markalara maruf marka diyoruz. Bir markayı tescil ettiren kişi o markanın sahibi sayılır. Ancak bu kuralın aksini ispat etmek markayı tescilden önce maruf hale getirmek kaydıyla mümkündür.[7] Maruf marka olabilmek için belli bir kesim tarafından, yerel olarak da bilinmesi yeterlidir.
C-TANINMIŞ MARKA
- Genel Olarak Tanınmış Marka Kavramı ve Mukayeseli Hukuktaki Yeri
Tanınmış marka, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ de tanımlanmamıştır. Buna karşın 556 Sayılı KHK 7/I(ı) maddesinde; “…Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesine göre tanınmışlık düzeyi…” şeklinde ifadelere yer verilerek tanınmış marka, marka tescilinde mutlak red sebepleri arasında sayılmaktadır. Nitekim Paris Sözleşmesi’nin mükerrer altıncı maddesinde, “söz konusu ülkede herkesçe bilindiği mütalaa edilen bir markadan” m8/IV’ de “markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi”nden ve nihayet TRIPs’ de Paris Sözleşmesi’nin bu maddesine istinaden “üyeler bir markanın tanınmış olup olmadığını tespit ederken, markanın promosyonu sonucunda kazanılan herkesçe bilinme durumunu dikkate alacaklardır” ifadelerine yer verilerek(m.16/II) “tanınmış marka” kavramındaki “tanınmışlık düzeyinin ne olması gerektiği hususuna” açıklık getirmeye çalışılmıştır.[8] Bu hükümle Paris Sözleşmesine üye olan devletler tanınmış markanın(well-known trademarks) kendi ülkelerinde de korunmasını taahhüt etmektedirler. Türk Hukukunda da 556 sayılı kanunun 7/1-i maddesinde “tanınmış markalarının sahibini izni olmadan tescil edilemeyeceği” ve yine 8/4 maddesinde “…markanın toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi…” tanınmış markadan bahsedilmiştir. “Tanınmış marka kavramıyla, bir ülkenin bir veya birkaç yöresinde tutunmuş markalar değil, dünya çapında olmasa bile yurtiçi ve yurtdışında ilgili çevrelerce bilinen Paris Sözleşmesine üye devletlerden birinin vatandaşına veya o ülkelerden birinde yerleşik olan ya da ticari veya sınai işletmeye sahip kişilere ait bulunan markalar kastedilmiştir.”[9] Tanınmış markayı TRİPs de Paris Sözleşmesine dayanarak “üyeler bir markanın tanınmış olup olmadığını tespit ederken, markanın promosyonu sonucunda kazanılan herkesçe bilinme durumunu dikkate alacaklardır” Şeklinde ifade etmiştir.
Doktrinde tanınmış markaya ilişkin olarak çeşitli tanımlamalar bulunmaktadır. [10] Bazı yazarlar; marka sadece mevcut ve potansiyel tüketiciler tarafından veya malın tacirleri tarafından değil, markaya ve markanın üzerinde kullanıldığı mallara karşı özel ilgisi olmayan kişilerce de biliniyorsa tanınmış marka sayılır.[11] Tanınmış marka iyi bilinen markanın tanındığı çevreyi aşıp, bu mal ile ilgisi bulunmayanlar tarafından da bilinen, tanınan markalar ve tanınmış marka iyi bilinen marka karşısında ekonomik yönden daha önemli bir kavramdır.[12]
Tanınmış markayı, tescilli markadan ayıran en önemli husus; tescilli markanın salt tescil edildiği mal ve hizmet sınıfı için korunurken tanınmış markanın tüm mal veya hizmet sınıfları için korunma sağlamasıdır. Marka sahibi, markasının tanıtımı için yüksek performans göstererek, yoğun bir reklâm kampanyası yürüterek, kaliteli üretim yaparak neticede o markanın, toplumun büyük bir kesiminde bilinir hale gelmesini sağlamaktadır. Bu kadar tanındıktan sonra, başka biri tarafından farklı mal veya hizmetler için dahi olsa o markanın kullanılması halinde, tanınmış markanın imajından bir bedel ödemeden ve haksız yere yararlanma sonucu ortaya çıkacaktır.[13]
Nitekim bu olumsuz sonucun ortaya çıkmaması için gerek ulusal gerekse uluslar arası düzenlemelerle, tanınmış markanın korunmasında ayrıcalıklı hükümler düzenlenmiştir. Ancak tanınmış markanın Türkiye’de bu geniş korumadan yararlanabilmesi, Türkiye’de tescil edilmiş olmasına bağlıdır.[14] Böyle bir durumda, 556 Sayılı KHK’ nin hükümsüzlük hallerini düzenleyen 7. ve 8. maddelerine göre tanınmış markanın varlığı halinde başka biri tarafından aynı markanın tescili öncelikle madde 7/I (i) düzenlemesi gereğince mutlak tescil engeline takılacaktır. Ancak her şeye rağmen markanın tescili yapılmış ise bu durumda tanınmış markanın hak sahibi madde 8/IV gereğince hükümsüzlük davası açabilecektir.
Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesine ilişkin korumanın, talep edildiği üye ülkede tescilli olmayan markalara o ülkede iyi biliniyor olmaları koşulu ile sağlanması, “markanın tescil ile korunması ilkesinin bir istisnasıdır.[15] Yurt dışında tanına fakat ülkemizde tanınmayan bir marka 7. madde anlamında tanınmış marka olarak kabul edilemez. Buna karşılık yalnızca Türkiye’de tanınan bir marka, anılan maddenin korunması altındadır. Türkiye’de tanınan bir marka Paris Sözleşmesini kabul eden üye ülkelerden birinde korunuyorsa, markayı taşıyan mal ve hizmet Türkiye’de de korunacaktır.[16]Tanınmış markanın, korumadan, korunmadan yararlanabilmesi için Türkiye’de tescil edilmesinin gerekip gerekmediği hususunda daha net ifade etmek gerekirse; Markanın tanınmışlık düzeyine göre 556 Sayılı KHK iki farklı koruma sistemi öngörmüştür;
Markanın, tanınmışlığının belirli bir çevre ile sınırlı olduğu, malın sadece piyasaya sürüldüğü ticari ortamda ya da malın alıcı kitlesi tarafından bilindiği durumda; korumanın 556 Sayılı KHK’ nin 7/I(i) bendi uyarınca sağlanacağı bir başka deyişle markanın sadece kullanıldığı mal ve hizmet alanında bir başkası tarafından tescil edilmesinin önleneceği düzenlenmiştir. Buna karşın, markanın tanınmışlık düzeyinin son derece yüksek olduğu ve malın sadece kullanıldığı, piyasaya sürüldüğü alanda değil, malla ve hizmetle ilgisi bulunmayanlar tarafından da bilindiği durumda ise 556 Sayılı KHK’ nin 8/IV maddesi gereğince, mal veya hizmetin sadece ait olduğu mal veya hizmet sınıfı için değil, farlı tüm mal veya hizmet sınıfları için korunacağı düzenlenmiştir.[17]
Tanınmış bir markanın Türkiye’de ait olduğu mal veya hizmetler yönünden korunması için ayrıca tescil edilmesine gerek yoktur. Paris sözleşmesi ile tanınmış marka, tescilsiz tekel hakkı elde etmektedir. Ancak bu tanınmış markanın ait olduğu mal veya hizmet sınıfı dışında, farklı olan tüm mal veya hizmet sınıflarında korunma sağlayabilmesi Türkiye’de tescil edilmiş olmasına bağlıdır.[18]
Nitekim markanın, Türkiye’nin de taraf olduğu Paris Sözleşmesi gereğince herhangi bir veya birkaç ülkede tescilli tanınmış marka olması halinde, bu markalı ürünler Türkiye’ye hiç getirilmemiş olsalar dahi Türkiye’de korunacaklardır. [19] Bu konuda Yargıtay da Paris Sözleşmesine taraf bir ülkede tanınmış olan bir markanın Türkiye’de tanınmış olmasa bile tanınmış marka olarak korunacağını kabul etmektedir.
Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesindeki koruma aynı mal veya benzer mal ve hizmetler için düzenlenmiştir. Yani başka mal veya hizmetler için tanınmışlık mutlak ret sebebi olmamalıdır. Ancak 556 Sayılı KHK’ nın 8/IV maddesi tanınmış markanın başka mal ve hizmetler için tescil edilmesine ilişkin düzenleme getirmiştir. Bu madde “…tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir” şeklinde düzenlenmiştir. Bu maddeyle tanınmış markanın hem başka mal ve hizmetler için kullanılabileceği hem de tanınmış markayı kullanacaksa nelere dikkat etmesi gerektiği hususu düzenlenmiştir.
Tanınmış bir markanın kullanılmasıyla ilgili olarak marka kaydının terkininin istenebilmesi için markanın tescil tarihinden itibaren beş yıllık süre tanınmaktadır. Paris Sözleşmesinin 6. maddesinde “bu tür markaların kaydının terkininin istenmesi için, tescil tarihinden itibaren en az beş yıllık bir sürenin tanınması gerekmektedir. Birlik memleketleri kullanmanın meninin talep için bir mühlet derpiş etmekte muhtardır.
Suiniyetle tescil edilen ve kullanılan markaların terkinini, kullanmasının yasaklanmasını istemek için süre tespit edilemez.” hükmü yer almaktadır.
Çok tanınmış markaların diğer markalara nazaran bir ayrıcalığı vardır. Çok tanınmış markalar söz konusu olduğunda korumanın sınırları kaldırılmakta ve tanınmış markalar iltibas veya iktibas suretiyle marka hakkı tecavüzlerine karşı bütün emtia bakımından mutlak olarak korunmaktadır.[20]
Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesi kapsamında tanınmış maddelere ilişkin bu maddenin uygulanabilmesi için bazı şartların bulunması gerekmektedir. Birinci şart; bu sözleşmeden yararlanmak isteyen kişinin Paris sözleşmesinin 2. maddesine göre birliğe dahil olmuş memleketlerin vatandaşları ile yine Paris Sözleşmesinin 3. maddesinde birliğe dahil olmayan fakat birlik memleketleri vatandaşları gibi muamele gören birliğe dahil ülkelerin toprakları üzerinde oturan, gerçek, ciddi, sınai ve ticari bir müesseseye sahip olmasıdır. İkinci şart; bu birinci şartta yer alan kişilere ait herkesçe bilinen bir markanın bulunmasıdır. Son olarak üçüncü şart ise; bu herkesçe bilinen markanın aynı veya benzer ürünler üzerinde kullanılmasıdır.
- Türk Hukukunda Tanınmış Marka Kavramı ve Karşılaşılan Problemler
Tescil edilmiş markalarda marka hakkı, bir markanın seçilip marka siciline tescil edilmesiyle doğar. 556 sayılı KHK’ ye göre belirli mal veya hizmetler için tescil edilmiş bir markanın benzer olmayan farklı sınıflarda tescili mümkündür. Bunun istisnası tanınmış markalardır. 556 Sayılı KHK’ de tanınmış marka kavramı tanımlanmamış olmasına rağmen korunacağı belirtilmiştir. Tanınmış marka Türkiye’de somut olaylara göre değerlendirilmektedir. Ayrıca Yargıtay, Paris Sözleşmesine taraf bir ülkede bilinen bir markayı, Türkiye’de bilinmese dahi korumaktadır. Türkiye’de tanınmış marka ile bilinen markalar aynı anlama gelmemektedir. Bilinen markalar daha çok belirli bir ticari alan içinde tanınan ve bu alıcı çevresi dışında bilinmeyen marka anlamına gelmektedir. Oysa tanınmış marka kavramı daha geniş kitleler tarafından bilinmekte ve daha geniş kitlelere hitap etmektedir. Marka, bazen ticari ortamda ve o mal ile ilgilenen alıcılar çevresinde ve bu çevreler dışında da aynı mallar bakımından tanınırsa, bu marka tanınmışlık seviyesine çıkmaktadır.
Tüketiciler nezdinde marka, tercih esnasında etki yapmaktadır. Markanın tüketiciler nezdinde yanıltıcı özelliği de olabilmektedir. Marka sahipleri büyük yatırımlar yaparak markasının tanınmış hale gelmesine çalışmaktadırlar. Ancak bazı teşebbüs sahipleri tanınmış markalara benzer işaretler kullanarak tüketiciler nezdinde markaların karıştırılmasına sebep olmaktadır. Tüketiciler nezdinde malın kalitesinden çok malın tanınmışlığına önem verilmektedir. Bu sebeple teşebbüs sahipleri yeni markalar yaratırken tanınmış markaların çok bilinirliğinden yararlanmak istemektedir. Türkiye’de de “anlaşmazlıklar daha çok aynı ya da benzer mallar üzerine konan işaretlerin taklit edilmesi veya benzerinin yapılması ile ortaya çıkmaktadır. [21]
Markanın tanınmış olduğuna ilişkin iddialar ancak, tanınmışlık statüsüne kavuştuktan sonraki tarihlerdeki tescil başvurularına ve tescili gerçekleşen markalara karşı ileri sürülebilmektedir. Doktrinde bu yönde görüş bulunmakla birlikte Yargıtay içtihatları da bu yöndedir.
Haksız Yararlanma
Tanınmış marka, 556 Sayılı KHK’ nin 7/I. maddesine göre, marka tescilinde mutlak red sebebi arasında sayılmasına rağmen; tanınmış markanın aynı mal ve hizmetler için tescil edilmiş ise KHK’ nin 42. maddesine göre markanın hükümsüzlüğünü tescilden itibaren 5 yıl içinde isteyebilir. Bu beş yıllık süre tescil tarihinden itibaren başlamaktadır. Ancak markanın tescil edilmesinde kötü niyet varsa bu durumda iptal davası bir süreye tabi değildir. Markasının tanınmış olduğunu ileri sürüp bundan yararlanmak isteyenler markanın tanınmışlığını ispat etmek zorundadırlar.
Tanınmış Marka Kriterleri
WIPO tanınmış marka kriterlerini tespit amacıyla çeşitli çalışmalar yapmaktadır. Bu kriterlere ilişkin bir çalışma metni hazırlanmış ve Paris Sözleşmesine üye ülkelerine yol gösterici bir niteliğe sahiptir. Üye ülkelerin idari ve yargılama yetkisine sahip kurumlar tanınmış markaların tespiti aşamasında bu metinden yararlanabilmektedirler. Türkiye’de tanınmış markaların tespitinde idari makam Türk Patent Enstitüsü; yargılama makamı ise ihtisas mahkemesi olan Fikri Sınai Haklar ve Hukuk Mahkemesidir. Türk Patent Enstitüsü Resmi Marka Gazetesi Özel sayısında Türkiye’de tanınmış markaları saymaktadır(Resmi Marka Gazetesi Özel sayısında 1883 tarihli Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesine göre tanınmış marka olarak sayılan markalar sayılmıştır). Buna göre ARÇELİK, BEKO, COCA COLA, MARLBORA vb. markalar TPE’nin bu özel sayısında tanınmış marka olarak belirtilmiştir. Bu listedeki tanınmış markalar sınırlı sayıdadır ve güncellenmemiştir.
WIPO’ nun tanınmış markaların belirlenmesindeki kriterlerinden bazıları şunlardır:
- Halk arasında ilgili sektörde söz konusu markanın bilinme ya da tanınma derecesini,
- Söz konusu markanın uygulandığı ürün ya da hizmetlerin fuar veya sergilerdeki tanıtımları,
- Söz konusu markanın tanınmasını yada kullanımını etkileyen başka tescillerini ve/veya tescil başvurularının süresi ve coğrafi bölgesini,
- Söz konusu markanın etkili korunmasının belgeleri ve özellikle taraf ülkelerin idari ya da yargılama yetkisine sahip kuruluşlarının, markayı tanınmış marka olarak tanımalarının derecesini,
- Marka ile özdeşleşen değerin dikkate alınması
Kriterleri benimsenmiştir.[22] Yargıtay 11. HD. 24.03.2003- 10575/2752 kararında; “tanınmış marka kriterleri de dikkate alınarak her somut olaya göre değerlendirme yapılacaktır. Tanınmış marka konusunda Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO) Tanınmış Markalar Uzmanlar Komitesi’nce de kriterler belirlemiş olup, yapılacak incelemede bunları da göz önünde tutulması gerekecektir” şeklinde bu kriterlerin somut olaylara göre
Her olayın somut durumuna göre bu kriterler zaman zaman farklılaşmaktadır. Yargıtay 11. HD. 2002/10575 E. 2003/2752 K. Sayılı ilamında özellikle “Tanınmış marka” kavramının Yargıtay içtihatlarında “bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklâm, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayrımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım olarak” tarif edilmiştir.
Yargıtay 11. HD. Özellikle tanınmış marka ile ilgili kararlarında “markanın birçok ülkede tescilli olmasını”, “marka tescil başvurularının devam etmesini”, “markanın reklam ve promosyon ile tanıtım çalışmalarının yapılmasını” tanınmış marka olarak kabul edilmesinde bir kriter olarak belirtilmiştir.
HÜKÜMSÜZLÜK DAVASI
Tanınmış markanın haksız kullanımı veya haksız tesciline ilişkin olarak hükümsüzlük davası açılabilecektir. 556 Sayılı KHK.’ nın mutlak ret sebeplerini düzenleyen 7/1 maddesinde sahibi tarafından izin verilmeyen Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesine göre tanınmış markaların tescil edilemeyeceği, hükümsüzlük ile ilgili 42’nci maddesinde de şayet tescil edilmişse terkin edileceği öngörülmüştür. Maddenin gönderme yaptığı Paris Sözleşmesinin1. mükerrer 6. maddesiyle getirilen yasaklama ise madde metninden d açıkça anlaşılacağı üzere aynı veya benzer ürünlerle ilgilidir. “556 Sayılı KHK’ ye göre tanınmış markalarla ilgili hükümsüzlük davalarında tescilden itibaren beş yıllık hak düşürücü süre içinde açılması gerekmektedir. Ancak markanın tescilinde kötü niyet varsa hükümsüzlük davası süreye tabi değildir. Fakat mal veya hizmetler bakımından da tanınmış veya toplumda tanınmışlık düzeyine erişmiş markalar bakımından tescil engeli vardır. Eğer tescil edilmişse hükümsüzlük müeyyidesi öngörülmüştür. Başka bir anlatımla, farklı mal ve hizmetler söz konusu olsa da şayet davacı markası tanınmış veya toplumda tanınmışlık düzeyine ulaşmış ise davalı markasının terkini istenebilir. 42. maddeye göre tanınmış markalarla ilgili davanın tescil tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde açılması gerektiği, markanın tescilinde kötüniyet varsa, iptal davasının süreye bağlı olmadığı belirtilmiştir. Tanınmış markanın korunması esasını getiren Paris Sözleşmesi ve Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşmasında tanınmış markanın tanımı yapılmamıştır.”[23]
a- Dava Açma Süresi
Hükümsüzlük davası açılması, esas itibariyle ne hak düşürücü süreye ne de bir zamanaşımı süresine tabi kılınmıştır. Hükümsüzlük talebiyle dava açılabilmesinde süre kısıtlaması yönünden tek istisna 556 Sayılı KHK’ nin 42/1-a maddesinde “7. maddede sayılan haller. (Ancak, 7’nci maddesinin (ı) bendinde belirtilen tanınmış markalarla ilgili davanın tescil tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde açılması gerekir. Markanın tescilinde kötü niyet varsa iptal davası süreye bağlı değildir.)” şeklinde ifade edilmiştir. Paris Sözleşmesine göre tanınmış bir markanın herhangi bir mal üzerinde kullanılmak üzere tescilinin yapılabilmesi için tanınmış marka sabinin izni alınması gerekmektedir. Tanınmış marka sahibinin izni olmadan bir marka tescil edilmiş ise bu durum Paris Sözleşmesine ve 556 Sayılı KHK’ ye aykırılık teşkil etmektedir. Haksız tescil edilmiş olan marka için tanınmış marka sahibi haksız tescil işlemini gerçekleştiren kişiye karşı hükümsüzlük davasını haksız tescilin yapıldığı tarihten itibaren 5 yıllık süre içinde dava açabilecektir. Bu 5 yıllık süre haksız tescili yapanın iyi niyetli olmasına bağlıdır. Haksız marka tescili yapanın kötü niyetli olması halinde dava açılması bir süreye tabi değildir. Tescildeki kötüniyet, markanın tanınmış olduğunun bilinmesi veya bilinmesinin mümkün durumda olmasıdır. Tescildeki kötüniyet ölçütünün objektif kriterlerle belirlenebilir durumda olması gerekmektedir yani sübjektif bir değerlendirme yapılamayacaktır. Tescilli markanın sahibi, markasının aynen veya benzeri itibariyle tescil ettirilmesinden itibaren 5 yıl boyunca ses çıkarmaz ise süre sonunda dava hakkını kaybedecektir. Süresiz dava açma hakkı markayı tescil edenin kötü niyetli olmasına bağlıdır.[24]
b-Görevli ve Yetkili Mahkeme
556 Sayılı KHK’ ye tabi davalarda görevli mahkeme Adalet Bakanlığınca kurulacak olan ihtisas mahkemeleridir (KHK/556 m. 71/I).[25]
Yetkili mahkeme ise 556 Sayılı KHK’ nin 63. maddesinde “marka sahibi tarafından, üçüncü kişiler aleyhine açılacak hukuk davalarında yetkili mahkeme, davacının ikametgahının olduğu veya suçun işlendiği veya tecavüz fiilinin etkilerinin görüldüğü yerdeki mahkemedir. Davacının Türkiye’de ikamet etmemesi halinde, yetkili mahkeme, sicilde kayıtlı vekilin işyerinin bulunduğu yerdeki ve eğer vekillik kaydı silinmiş ise, Enstitünün bulunduğu yerdeki mahkemedir. Üçüncü kişiler tarafından marka başvurusu veya marka sahibi aleyhine açılacak davalarda yetkili mahkeme, davalının ikametgahının bulunduğu yerdeki mahkemedir. Marka başvurusu veya marka sahibinin Türkiye’de ikamet etmemesi halinde, ikinci fıkra hükmü uygulanır. Birden fazla mahkemenin yetkili olduğu durumda, yetkili mahkeme, ilk davanın açıldığı mahkemedir” şeklinde düzenlenmiştir.
SONUÇ
Bir markanın tanınmış olduğuna ilişkin davalarda markanın tanınmışlık statüsüne kavuşmasından sonraki tescil başvurularına karşı tanınmış markaya aykırılıktan bahsedilebilir.
“Bir markanın tanınmış olduğuna dayalı iddia ancak markanın tanınmışlık statüsüne kavuştuktan sonraki tarihlerde tescil başvurusu yapılan ve tescili gerçekleşen markalara karşı ileri sürülebilmektedir. Bu düşüncenin aksinin kabulü, başvuru konusu işaret ve kapsadığı sınıflar bakımından 556 sayılı KHK ile benimsenen tescil başvurusuyla kazanılan öncelik ilkesine uygun düşmeyeceği gibi, tanınmış marka korumasından önce kazanılmış bir hakkın ortadan kaldırılması sonucuna yol açacağından MK’ nın 2. maddesine de aykırılık oluşturur.”[26]
Markanın tanınmış olduğunun tespiti yönündeki istemin, öncelikle TPE Başkanlığına yapılması gerekmektedir. Bu koşul yerine getirilmeden doğrudan anılan Kurum(TPE Başkanlığı) davalı olarak gösterilmek suretiyle markanın tanınmış olduğunun tespiti davası açılabilmesinin kabul edilmesi Kanunun Kuruma tanıdığı inceleme yapma ve karar verme hakkının ortadan kaldırılması sonucunu doğuracağından, bu şekilde açılan bir davanın mahkemece dinlenebilmesi mümkün olmamaktadır. [27]
Mahkemenin markanın hükümsüzlüğüne karar vermesi durumda verilen kararın sonuçları geçmişe etkilidir. Yani karardan önce kazanılmış olunan marka hakkı, hükümsüzlüğe karar verilmesiyle tescil tarihinden itibaren ortadan kalkacaktır. Marka sahibinin kötü niyetli olarak hareket etmesinden kaynaklanan, zararın giderilmesine ilişkin tazminat talepleri saklı kalmak üzere, hükümsüzlüğün geriye dönük etkisi, aşağıdaki durumları etkilemeyecektir.[28]
- Markanın hükümsüz sayılmasından önce, bir markaya tecavüz sebebiyle verilen hukuken kesinleşmiş ve uygulanmış kararlar hükümsüzlük kararından etkilenmeyeceklerdir. Bu kararların uygulanmış olması gerekmektedir yani karar verilmiş ancak uygulanmamış ise bu düzenlemeden yararlanamayacaktır. Mesela tazminat hakkında karar verilmiş ancak tazminat daha tahsil edilmemiş ise bu durumda artık bu tazminat tahsil edilemeyecektir.
- Markanın hükümsüzlüğüne karar verilmeden önce, yapılmış ve uygulanmış sözleşmeler hükümsüzlük kararından etkilenmeyecektir. Mesela, mahkemenin hükümsüzlük kararını vermeden önce yapılmış olan devir, lisans gibi sözleşmeler bu hükümsüzlük kararından etkilenmeyeceklerdir. Yapılmış ancak uygulamaya geçmemiş olan sözleşmeler bu istisnai düzenlemeden yararlanamayacaklardır. Sözleşme yapılmış ve uygulanmaya başlanmışsa mesela devir sözleşmesinin ardından mallar için paketler hazırlanmış ise sözleşmenin uygulanması aşamasına geçilmiştir. Ancak hükümsüzlük kararı verildikten sonra artık yeni paket üretimi yapılmayacaktır.
Durum ve şartlara göre, haklı sebepler varsa hakkaniyet gereği sözleşme uyarınca ödenmiş olan bedelin kısmen veya tamamen iadesi talep edilebilecektir.
Bir markanın hükümsüzlüğüne ilişkin karar herkese karşı hüküm doğurmaktadır. Yani markanın hükümsüzlüğüne ilişkin verilen kararlar hem marka sahibine hem de marka sahibinin haleflerine karşı hüküm ifade edebilecektir. Bu kişilerin haklarının ne zaman doğduğunun bir önemi yoktur. Yani dava açılmadan önce veya sonra marka hakkı üzerinde bir hakkın doğmuş olmasının bir önemi yoktur.
Kısmi Hükümsüzlük;
Markanın tescil edildiği mal veya hizmetlerden bir kısmı üzerinde hükümsüzlük kararı verildiyse o kısım üzerinde hükümsüzlük kararı sadece o kısım üzerine verilir ve sadece o kısım üzerinde etki doğurur. Örneğin bir marka hem giyim hem de gıda sektörü için tescil edilmiş ancak tanınmış marka sadece gıda sektöründe yer alıyorsa; tanınmış marka sahibi diğer tescilli markanın gıda sektöründeki kısmının hükümsüzlüğünü talep edebilecektir.
Markanın hükümsüzlüğüne ilişkin kararın verilmesinden sonra marka TPE tarafından sicilden terkin edilmektedir. Tanınmış markalar TPE’de tescilli olmadığı halde korunma kapsamında olup; Enstitü, res’en tanınmış markanın varlığından dolayı yapılan marka tescil başvurusunu reddetmek hakkına sahiptir.
Av.Fatma Hopikoğlu
[1] Osman, Şanal, Markanın Hükümsüzlüğü, Adalet Yayınevi, s. 7
[2] Hamdi, Yasaman, Marka Hukuku ile İlgili Makaleler, Hukuki Mütalaalar, Bilirkişi Raporları, Beta Basım, 2003 s. 5
[3] “…markalar arasındaki benzerliğin markanın bütünü itibariyle bıraktığı etki, alıcıların satın almayı düşündükleri yerine bir başka mal alacak durumda kalmaları halinde söz konusu olabileceği, markalar farklı unsurlardan oluşsalar dahi bütünü bakımından bıraktıkları etkinin diğer bir markayı çağrıştırmaması gerektiği, markalar esas unsurlarının benzer olması halinde, markanın geneline etkisi az olan diğer hususlardaki farklılığa rağmen iltibasa yol açabileceği, taraflara ait markalar arasında da açık farklılık bulunmadığı, özel alıcı kitlesi olan çocukların yanılma ve davalı ürününün davacı ürünü ile karıştırma ihtimali bulunduğu sonucuna varılarak davanın kabulüyle davalı kurumun red kararı ve bu kararla tesciline karar verilen “Ülfet Lobi” markasının iptali ile terkinine karar verilmiştir.” 11. HD. 30.11.1999, E.5356, K.9805 (Sami Karahan, Marka Hukukunda Hükümsüzlük Davaları, Mimoza Basım, Konya S.19 dipnot 1)
[4] Sami Karahan, Ticaret Hukukunun Temel Kavramları, s. 95
[5] Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, s. 348
[6] Ünal TEkinalp, s.349
[7] “…tescil dışı kullanmadaki öncelik, kazanılmış bir hak meydana getirir. Davacının markasından önce “yıldız” yazısını kullanmaya başlayan davalı, …iyiniyetli sayılması gerekir.” HGK, 07.02.1968i, E.66/1445, K.68/67(Osman Şanal, Markanın Hükümsüzlüğü, Adalet Yayınevi Ankara, 2004. s.19
[8] Sami Karahan, Marka Hukukunda Hükümsüzlük Davaları, Mimoza Yayınevi, Konya (y.y.yok), s. 121
[9] Ünal Tekinalp, s. 383
[10] “… tanınmış marka kavramı ile, bir ülkenin bir veya birkaç yöresinde tutunmuş markalar değil, dünya çapında olmasa bile, yurtiçi ve yurtdışında ilgili çevrelerce bilinen Paris Sözleşmesi’ne üye ülkelerden birinin vatandaşına veya o ülkelerden birinde yerleşik olan ya da ticari veya sınai işletmeye sahip kişilere ait bulunan markalar kastedildiği açıklanmıştır.” Yarg. 11. HD. 24.03.2003- 10575/2752 Kazancı İçtihat Bilgi Bankası
[11] Umut İlkay Kavlak, Ulusal ve Uluslar arası Hukukta İyi Bilinen ve Tanınmış Marka, TPE Özel Bülteni 2003, Ankara, s.28
[12] Hamdi Yasaman, İÜHF Halil Arslanlı’nın Anısına Armağan, s. 707
[13] Arslanoğlu M. Anıl ve Dağcı, Aksu, “Tanınmış Marka”, Legal Fikri ve Sınai Haklar Dergisi, Yıl(Y.) 2, s. 6 Legal Yayıncılık, Haziran 2006, s.303
[14] Karahan, Sami, Markanın Tescil ve Korunmasında Sınıfsal Sınırlar, Fikri Mülkiyet Hukuku Dergisi, No:1, Beyaz Matbaa, Y.:2005-2006, S.1, s.21
[15] Umut İlkay Kavlak, s.27
[16] Esin Çamlıbel Taylan, Marka Hakkının Kullanılmasıyla Paralel İthalatın Önlenmesi, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2001 s. 111 kitabın tam adı
[17] Aslan Kaya, “Marka Hukuku”, İstanbul, Arıkan Yayınevi, 2006, s.115–116
[18] Sami Karahan, s. 79–80
[19] “ Davacı vekili, esas itibariyle giyim eşyaları, aksesuar ile kozmetik ve parfümeri imal ve ticareti ile iştigal eden müvekkilinin “ROCCO BAROCCO” ibarelerini ilk defa ihdas ile 13–14 yıldan beri marka olarak tüm dünyada çok tanınmış hale getirdiğini, markanın ilk defa 14 Eylül 1979 tarihinde geçerli olmak üzere 14.03.1980 tarihinde İtalya’da tescil edilmiş olup, bilahare birçok dünya ülkesinde marka olarak tescil ettirildiğini, bu arada Türkiye’de de tescili için 1994 tarihinde yapılan tescil başvurusunun davalının markası gerekçe gösterilerek giyim eşyaları bakımından kabul edilmediğini, davalının 148896 numara ile tescil ettirdiği “Rocco Barocco” markasını, sırf müvekkilinin dünya çapında tanınmış tescilli markasından yararlanmak amacıyla tescil ettirdiğinin ileri sürerek, müvekkili marka haklarına tecavüz ve davalının haksız rekabetinin önlenmesine, davalı markasının sicilden terkinine… karar verilmesini dava etmiştir. Davalı vekili “ROCCO BAROCCO” markasını ilk defa müvekkilinin 19.04.1994 tarihinde Türkiye’de marka olarak tescil ettirdiğini, davacının ise, bu markalı ürünleri daha sonra ve az miktarda Türkiye’ye getirmiş olup, Türkiye’de meşhur etmesinin mümkün olmadığını, öncelikli ve üstün olan müvekkilinin tescil markasının Türkiye’de korunmaya layık olduğunu belirterek asıl davanın reddine, karşılık davada da, müvekkili adına tescilli markayı taşıyan ürünlerin getirilerek Türkiye’de pazarlanmasının haksız rekabet ve marka haklarına tecavüz olduğunun tespit ve men’ine, ilan karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Mahkemece, … davalının bu markayı Türkiye’de kullanımının tescilli marka hakkından, davacının kullanımının ise Türkiye ve Dünyanın birçok ülkesinde yapılan tescil ve bunun sağladığı koruma hakkından kaynaklandığı, tescilli markaların birbirine haksız rekabet ve marka haklarına tecavüz oluşturmayacağı gerekçesi ile asıl ve karşılık davanın reddine karar verilmiştir. Karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir. …. Uyuşmazlığın çözümü, markanın davalı- karşılık davacının 18.11.1993 tescil tarihine göre Türkiye’de davacı-karşılık davalı tarafından maruf ve meşhur hale getirilmesinin belirlenmesinde değil, bu markanın davacı tarafından birlik ülkelerinde tanınmış marka statüsüne getirilip getirilmediğinin belirlenmesine bağlıdır. Bu durumda, mahkemece, davacı-karşılık davalının ilk defa ihdas ettiği markanın birçok ülkede tescilinin yapılması da dikkate alınarak “tanınmış marka” haline getirilip getirilmediğinin tespiti ile, elde edilecek sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ile, yazılı olduğu gibi hüküm tesisi doğru olmamıştır.” Yargıtay 11. HD. 13.04.2000, 1999/9678 E., 2000/30001 K. sayılı kararı
[20] Dilek Cengiz,Türk Hukukunda İktibas veya İltibas Suretiyle Marka Hakkına Tecavüz, Beta Yayınevi, İstanbul, 1195 s. 67
[21] Hamdi Yasaman, s.11
[22] İbrahim Ekdial,Tanınmış Marka ve Uygulamaya Genel Bakış,
[23] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2005/11-476, 2005/483 K, 21.09.2005 T.
[24] “…davacı markasının tanınmış marka olduğu, Paris Sözleşmesinin 6. mükerrer maddesine göre kötüniyetle tescil edilen markanın terkini için süre konulamayacağı ve akit ülkelerin aynı veya benzer mallar için kullanıldığı bilinen markanın, aynı veya taklidinin tescilini ülke yasalarına göre re’sen veya talep üzerine iptal etmeyi taahhüt ettiği, anılan sözleşmenin 6. mükerrer 3. bendi anlamında kötüniyetle tescil edilen markanın iptali gerektiğinden bahisle, davanın kabulüne karar verilmesi isabetlidir.” Yargıtay 11. HD. 2005/8389 E., 2006/9281 K., 26.09.2006 T.
[25] Hakim Savcılar Yüksek Kurulu ihtisas mahkemesi olarak İstanbul’da, hukuk davaları için Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi, ceza davaları için ise Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi kurmuştur. Bu mahkemelerin yetki çevresi İstanbul ili hudutları olarak belirlenmiştir.
[26] Yargıtay 11. HD. 2008/755 E, 2008/2033 K ve 15.02.2008 T.
[27] Yargıtay 11. HD. 2007/3468 E, 2008/5173 K ve 17.04.2008 T.
[28] 556 Sayılı KHK 44/II m. Hükümsüzlüğün etkisi başlığı altındaki ve 40/94 Sayılı Tüzüğün 54/III. Maddesinden alınmıştır.